Eskiyi bırakmakla onu kucaklamak arasındaki derin çizginin tam ortasındayım şimdi… Bildiğim dünya mı yoksa deniz mi seçmeliyim?
Uçurumun kenarında manzarayı seyrederken ayağım sendelemiş ve tam denize yuvarlanacakken bulduğum sağlam bir dala tutunmuş gibiyim…
Yukarı çekerim kendimi, orası en kolayı. Çıkarım yukarı ve ardıma bile bakmadan bildiğim ve kendimi güvende hisettiğim dünyama geri dönerim… Aşağımsa masmavi,ucu bucağı olmayan bir deniz. Bakınca güzel. Ama düştüğümde beni koruyacak kadar derin mi bilmiyorum ya da düştüğümde ölmeyecek yükseklikte miyim mesela. Beni daha önce hiç bilmediğim hep görmek istediğim kıyılara çıkarabilir mi ? Ya okyanusun ortasına kocaman bir bilinmezliğe sürüklerse….
Böyle düşününce bildiğim dünyaya geri dönmeliyim diyorum ama denize baktıkça benim asıl evim orası hissi doluyor içime… Ve tüm hücrelerimde kimin kazanacağı önceden hiç belli olmayan o savaş başlıyor…
Bir ses. “Hadi çık. Sen buraya aitsin, bildiğin tek dünya bu… Burada kaybolmazsın, burada düşmezsin. Evet sana büyük mutluluklar da vaadedemiyorum ama burada benim ellerimde annenin kollarında olduğun kadar güvendesin” Tanıdığım bildiğim bu sese doğru gitmem gerektiğine karar veriyorum birden, çünkü biliyorum bu en doğrusu…
Kendini bulmaktan bu kadar korkma!
Sonra birden bambaşka bir ses yükseliyor gerilerden….
“Peki ya hayallerin… Yorulmadın mı kendin olamamaktan hala. Yorulmadın mı önce etrafındakilerin sonra farketmeden kendinin üzerine eklediği etiketlerinden… Sana belirsizlik vaadediyorum evet korkuyorsun biliyorum, ama bu yol tamamen sana ait… İstersen sana kalan korkularınla okyanuslara sürüklenebilirsin ama orada da yaşamayı öğrenebilirsin. Belki içinde bitmek bilmeyen keşfetme tutkusuyla hayal bile edemediğin kıyılara çıkar, hayal bile edemediğin insanlarla, hayatlarla karşılaşırsın. Baktın orası da olmadı, başka kıyılar ararsın. Sana etiket takmayacağım, olmadığın biri gibi görünmeni istemeyeceğim. Yalnızca sen varsın burda, sen ve istediğin hayat.
Kendini bulmaktan bu kadar korkma!”
Hayır korkmuyorum diye bağırıp bırakmak istiyorum dalı, Kendim olarak da yapabileceğimi göstermek için. Ama bırakamıyorum, elim yapışmış gibi…. Ya da sanki daha çok ben onu bıraksam o beni bırakmayacak gibi…
Peki yukarı çeksem kendimi şimdi, denizi unutabilir miyim? İnsan ardına bile bakmadan uzaklaşabilir mi kendinden. O denize atlayamasa da denize yakın hayatlar kurmaz mı kendine… Bir gün ama bir gün o cesaret ya gelirse diye… Peki deniz aynı istekle çağırır mı onu? Umudunu kesmez mi?
Neyin savaşı bu içimdeki, içinden asla çıkamadığım… İçimde kocaman bir gitme isteği, rotası olmayan yollara doğru… Ve ya keybedersem, ya başaramazsam, ya beceremezsem, ya düşersem yok olursam korkusu…
Belki bazen hayat ne olacak olsun deyip, dalı kesmekle alakalı….
Bazen senin de sadece duramak istediğin oluyor mu?